Seçim Sonrası Yeni Türk Dış Politikası
Pek çok kişi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dış politikasının önümüzdeki beş yılda nasıl görüneceğini merak ediyor. Bu hafta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Azerbaycan’dan dönüş seferi ile ilgili basın mensuplarına verdiği röportajda bu planlar hakkında bilgi verdi. Orada, Türk lider özellikle Türkiye’nin bir Batı-Doğu ikilemi ile karşı karşıya olmadığı konusunda ısrar etti: “Doğu’ya Batı’ya ne kadar yakınsak, o kadar yakınız.” Bu cümle, çok yönlü ilişkileri daha da geliştirme ve ulusal çıkarlara dayalı bir denge politikası izlemeye devam etme niyetini özetledi.
Erdoğan, uzmanlara da Türkiye’nin yeni döneminde güvenlik politikasına öncelik vereceğini iddia eden net bir mesaj gönderdi: “İnsiyatif almak ve bölgemizde barış ve istikrarın sağlanması için gerekeni yapmak için öncelikle diyalog ve diplomasiyi kullanmayı umuyoruz. Bu hedefe ulaşmak için çalışacağız. Milletimizin hakları ile tüm insanlığın ortak hak ve menfaatlerini savunmanın temel sorumluluklarımız arasında olacağı açıktır.” Bu yaklaşımı, Türkiye cumhurbaşkanının 2023 seçim beyannamesinde belirttiği “Türkiye Ekseni” oluşturma hedefinin bir yansıması olarak düşünmek mümkündür.
Ankara, blokların kutuplaşmasına, ticaret savaşlarına ve yeni soğuk savaşlara karşı çıkıyor. Çok kutuplu bir dünyanın belirsizliklerini ele almak ve barış ve işbirliğini teşvik etmek için diplomatik faaliyetlere bağlılığını sürdürmektedir.
Terörle mücadeleye odaklanın
Yukarıdaki ilkeler ışığında Erdoğan’ın yeni politikası şu şekilde özetlenebilir:
NATO terörle mücadele tedbirlerine önem vermelidir. PKK’lı teröristlerin hâlâ özgürce gösteri yaptığı İsveç’te yeni terörle mücadele yasasını çıkarmak yeterli değil. Türkiye, o ülkenin kolluk kuvvetleri teröristlerle savaşmaya başlayana kadar İsveç’in üyeliğini imzalamayacak. Yani İsveç’in görevi, Vilnius zirvesinde NATO’ya katılabilmesi için gerekli adımları atmak.
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ikili ilişkiler, iki ülkenin ortak bir kaderi paylaşması nedeniyle benzersiz bir stratejik öneme sahiptir. Türk dünyası ile bütünleşmeye daha fazla ağırlık verilmesi yeni dönemin öncelikleri arasında yer alacaktır.
– Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama törenine Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı davet etmesi, Ankara’nın “normalleşme” konusundaki kararlılığının bir başka göstergesi. Muhalefetinin artan baskısına rağmen, Paşinyan’ın “Karabağ da dahil olmak üzere Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün olası tanınması” konusundaki yorumları tanınmayı hak ediyor.
-Erdoğan özel olarak İran’ın Ermenistan’ın aksine Zangezur koridorunun açılmasını engellediğini belirtti. Söz konusu yorum, Türkiye-Azerbaycan dayanışmasından memnun olmayan ve koridorun açılmasının konumunu zayıflatacağına inanan Tahran’ı uyararak, “İran’ın bu tavrı benimsemesi hem bizi hem de Azerbaycan’ı üzüyor. Doğrusunu söylemek gerekirse almaları gerekir.” Bu projeye destek vereceklerse Türkiye, Azerbaycan ve İran karayolu ve demiryolu ile entegre olacak, belki Pekin-Londra hattı da açılacak. Türk lider esas olarak Tahran’ı ilgili çabaları engellemeye son vermeye ve birlikte kazan-kazan perspektifi geliştirmeye çağırdı.
– Vilnius Zirvesi’nde Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis ile görüşme olasılığını gündeme getirdi ve Erdoğan, Yunanistan ile normalleşme fikrini bir sonraki aşamaya taşıdı. Ancak Türkiye’nin ABD’nin Yunanistan’ı silahlandırmasından hâlâ memnun olmadığını da eklemekten geri durmadı.
– Kıbrıs Rum yönetiminin seleflerinden daha barışçıl olduğunu belirten Türkiye Cumhurbaşkanı, KKTC’nin eşit egemenlik haklarının tanınması koşuluyla müzakere koşullarına açık olacağını açıkladı. Annan planını ihlal etmesine rağmen Rum yönetimini kabul eden Avrupa Birliği’ni de eleştirdi.
– Erdoğan’ın Avrupa Birliği’nde Türkiye’yi 50 yıl bekletecek bir darbe yediğini belirtmekte fayda var: “Bütün bunları değerlendireceğiz. Hepsini değerlendirmeliyiz.” Bu notlar, ülkenin aktif olarak vize serbestisi ve gümrük birliğinin modernizasyonu için baskı yapacağını gösteriyor. Ayrıca, Erdoğan’ın AB’nin tutumunu defalarca eleştirme olasılığına da işaret ediyor.
Kısacası, Türkiye “stratejik özerkliğini” koruyacak ve normalleşmeyi teşvik etmek ve “ortak çıkarlar” temelinde ilişkileri güçlendirmek için çabalarını iki katına çıkaracaktır.