Türkiye bölgesel istikrar eksenlerini oluşturuyor
Türkiye, son Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin ardından kaldığı yerden devam etti. Türk siyasi liderliği sürekli olarak uluslararası politikada stratejik bağımsızlığını artırma ve bölgelerde farklı istikrar eksenleri inşa etme çabasındadır ve bu da çok taraflı dış politika anlayışını yansıtmaktadır. Son dönemde Ankara’ya yaptığımız ziyarete ve Türkiye’nin diğer ülkelere yaptığı ziyaretlere baktığımızda, Türkiye’nin yakın gelecekte bölgeselciliğe ve çok taraflılığa yatırım yapmaya devam edeceğini görüyoruz.
Bugün esas olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği yurt dışı ziyaretleri ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ankara’daki 14. Büyükelçiler Konferansı’ndaki konuşmasına odaklanarak Türk dış politikasının bu boyutunu vurgulamaya çalışacağım.
Erdoğan’ın yurt dışı ziyareti, dış politikadaki bu bölgesel ve çoğulcu yaklaşımın göstergesidir. Her seçimden sonra geleneksel olarak her Türk cumhurbaşkanının yaptığı gibi ilk yurt dışı ziyaretini KKTC ve Azerbaycan’a yaptı. Daha sonra Vilnius’taki NATO zirvesine katıldı ve burada NATO üyesi ülkelerin çeşitli liderleriyle görüştü. Bir ay sonra Körfez’e üç günlük bir gezi yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ziyareti sırasında bölgesel siyasetin en aktif aktörleri olan Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Geçtiğimiz hafta Macaristan’a resmi bir ziyarette bulunan Erdoğan, burada dost ülkelerin liderleri ve ev sahibi ülkenin yetkilileriyle görüştü.
Aynı şekilde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ziyaretleri ve siyasi söylemleri de Türk dış politikasındaki bölgesellik ve çoğulculuğu gösteriyor. Fidan’ın dış politikaya bakışına baktığımızda, bölge odaklı bir bakış açısının dış politika anlayışına hakim olduğunu görüyoruz.
Türk dış politikasının “her türlü etki alanından” bağımsız olduğunu vurgulayan Bakan Fidan, Türkiye’nin “bölgesinde çekim merkezi” olmaya çalıştığını kaydetti. Fidan daha sonra Erdoğan’ın liderliğini ve “Türkiye’nin Yüzyılı” vizyonunu vurguladı. Ayrıca Türkiye’nin “uluslararası gündemi belirleyen, gerektiğinde oyun kuran, gerektiğinde oyun bozan aktif ve etkili bir oyuncu konumunu” güçlendirmeyi hedeflediğini vurguladı.
Fidan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı’ndaki (MİT) görev süresi boyunca Suriye ve Libya krizleri gibi bölgesel konuları yakından takip ettiği herkesçe malum. Artık Dışişleri Bakanı olduğuna göre bu bölgesel meselelere odaklanmaya devam edeceğini beklemek doğaldır. Büyükelçilere hitaben yaptığı konuşmada, Ankara’nın dört temel stratejik hedefinden birinin “bölgede barış ve güvenliğin tesisi” olduğunu açıkça ifade etti.
Bölgesel barış ve güvenliğin sağlanması
Türkiye’nin bölgesinde barış ve güvenliğin sağlanmasında belirleyici rol oynadığı birçok örnek var. Fidan’a göre öncelikle Türkiye, bölgedeki tüm ülkelerle ilişkilerini geliştirmek istiyor. Ankara, Suriye’de uzun süredir devam eden çatışmayı siyasi bir süreçle sonlandırmayı, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi istikrarını korumayı, Irak’ı terör örgütlerinden temizlemeyi hedefliyor.
İkincisi, Türkiye bölgedeki hedeflerine ulaşmak için uluslararası terörle mücadele etmekte kararlıdır. Terör örgütlerinden en çok zarar gören ülke olan Türkiye, ilgili tüm ülkeleri terör örgütleriyle mücadele etmeye çağırıyor.
Üçüncüsü, çatışan iki tarafla yapıcı diyalog içinde olan tek ülke olan Türkiye, Ukrayna-Rusya savaşını bitirmek için çabalıyor. Bu nedenle Türkiye, savaşın diğer ülkelere yayılmasını ve savaşın diğer ülkeler üzerindeki zararlı etkilerini artırmasını engellemek istemektedir. Bu nedenle Türkiye, küresel bir gıda krizini önlemek için tahıl anlaşmasını yeniden canlandırmaya çalışıyor.
Bölgesel barışın bir diğer örneği de Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki yapıcı çabalarıdır. Azerbaycan topraklarının Ermeni işgalinden kurtarılmasının ardından Türkiye, Ermenistan ve diğer bölge ülkelerine Güney Kafkasya’da bölgesel istikrar ekseni oluşturma çağrısında bulundu. Aynı şekilde Türkiye, Libya krizinde de istikrarı desteklemektedir. Ankara, Libya’nın Trablus kentindeki meşru hükümet olan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekleyen tek gerçek güçtür. Türkiye’nin desteği olmasaydı çatışan çeşitli yerel aktörler daha fazla kaosa neden olacaktı. Türkiye, seçimlerin yapılması yoluyla Libya krizine kalıcı bir çözüm bulmayı bekliyor.
Türkiye, diğer bölge ülkelerine uygulanan abluka karşısında Katar’da hükümet değişikliğinin önüne geçerek Körfez’de bölgesel istikrara da katkıda bulundu. İzole edilmiş Katar hükümetine yalnızca askeri ve ekonomik yardım sağlamakla kalmadı, aynı zamanda siyasi ve diplomatik destek de sağladı. Sonuçta Katar bölgeye farklı bakış açısını korudu. Ankara son dönemde tüm Körfez ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirdi ve Körfez ile ilişkilerini geliştirmek için onlarca ikili anlaşmaya imza attı.
Fidan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmeye kararlı olduğunu belirtti. Türkiye olmadan Avrupa Birliği’nin küresel bir oyuncu olamayacağını iddia etti. Ona göre AB stratejik körlüğünü bırakıp Türkiye’yi görmeli, Ankara ile tam üyelik sürecini canlandırmalı.
Fidan, pan-Türk uluslararası örgütünün dönüşümünde Türkiye’nin oynadığı öncü rolü vurguladı. Türkiye son dönemde Türk Devletleri Teşkilatı’na yoğun yatırım yapmaya başladı. Organizasyon, Türkiye açısından Türk dış politikasının kurumsallaşmasının bir örneğini temsil ediyor. Türkiye, Türk dünyasının geri kalanıyla askeri, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.