Türkiye’deki azınlıkların tarihine kısa bir bakış
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana azınlıklar meselesi, özellikle Halki Mektebi gibi önemli bir konu bağlamında Türk siyasi söyleminde hararetle tartışılan bir konu olmuştur. Bu yazımda Türkiye’deki azınlıkların tarihine ilişkin önemli olaylara değinmeye çalışacağım.
Lozan Barış Antlaşması ve Azınlıklar
1923 yılında imzalanan Lozan Barış Antlaşması, azınlık haklarını düzenleyen ilk ve en önemli antlaşmadır. 1920’lerdeki Azınlık Haklarına İlişkin Uluslararası Normatif Düzenleme, etnik, dilsel ve dini azınlık statüsünü yalnızca temel özellikler olarak tanıdı. Lozan Barış Antlaşması “azınlık” teriminin tanımını daraltmış ve cumhuriyetin azınlık sistemi kapsamında azınlık hakları yalnızca gayrimüslimlere tanınmıştır.
Anlaşmanın 42. maddesine dayanarak, Türk hükümeti aile veya kişisel statü hukukuna ilişkin sorunları çözmek için önlemler aldı ve devleti sinagogların, kiliselerin, mezarlıkların ve diğer dini ve kültürel kurumların korunmasından sorumlu tuttu. 44. maddede bu hükümlerin Milletler Cemiyeti’nin garantisi altında olduğu belirtilmektedir (Oran, 2004).
nüfus mübadelesi
Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübadelesi Lozan Barış Antlaşması ile gündeme geldi. Barış anlaşmasının onaylanmasıyla birlikte bu anlaşma sonucunda milyonlarca insan yerinden edildi. Mübadele sırasında Türkiye’deki Ortodoks Rumlar ile Yunanistan’da yaşayan Müslümanların mübadele edildiği biliniyor. Bu demografik değişim din temelinde uygulandı. Nüfus mübadelesine tabi olanlar, önceki vatandaşlıklarını kaybetmiş olup, yerleşecekleri ülkenin vatandaşlığını kazanmıştır. İstanbul’da yaşayan Rumlar ile Batı Trakya’daki Müslümanların mübadeleden muaf tutulduğu biliniyor.
Servet vergisi
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’deki ekonomik koşulların dramatik biçimde kötüleştiği biliniyor. Ekonomiyi rahatlatmak amacıyla yeni bir vergi getirilmesi düşüncesiyle 4305 sayılı Varlık Vergisi Kanunu 12 Kasım 1942’de yürürlüğe girdi. Varlık vergisi, azınlıkların hak ve özgürlüklerine yönelik “tek partili sistemin baskısı” olarak görülmesi nedeniyle uzun süredir Türk siyasetinde tartışmalı bir konu. Varlık vergisinin tersine çevrilmesi en çok, gayrimüslimlerin vergi yükümlülüğünün yarıdan fazlasını oluşturan İstanbul’da görüldü.
6-7 Eylül olayları
6 Eylül 1955’te Türk devlet radyosu, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bombalı saldırı düzenlendiğini duyurmuş ve bu haber gazetenin iki farklı sayısında yayınlanmıştı. İstanbul Ekspresi Gazete. Aynı gün çeşitli öğrenci dernekleri ve Kıbrıs Türk Derneği Taksim Meydanı’nda halka açık bir gösteri düzenledi. Gösterinin ardından gruplar İslami olmayan şirketlerin camlarını taşladı. Gayrimüslimlere ait ev ve dükkânları yağmalayan gruplar, Türk bayrakları ile Atatürk ve Celal Bayar’ın portrelerini taşıdı.
Dilek Güven’e (2017) göre 6 ve 7 Eylül 1955’te yaşananlar, basit bir provokasyonla açıklanamayacak kadar sistematik ve sistemli bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu olayın iktidarın meşruiyetini kaybetmesinde ve 1960 askeri darbesinin gerçekleşmesinde önemli rol oynadığı söylenebilir.
mevcut durum
1982 Anayasası’nın 10. maddesinde cinsiyet, din, siyasi düşünce, ırk, dil, renk ve benzeri ayrımlara bakılmaksızın “kanun önünde eşitlik” ilkesi benimsenmiştir.