Görüş – 2023 seçimleri sonrası Türk dış politikası
Mayıs 2023’te Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 52’nin biraz üzerinde oyla üçüncü dönem için yeniden Türkiye Cumhurbaşkanı seçildi. Eş zamanlı yapılan parlamento seçimlerinde Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi ile çok sayıda milliyetçi ve İslamcı partiden oluşan Cumhur İttifakı TBMM’de çoğunluğu elde etti. Sonuçlar Erdoğan’a önümüzdeki beş yıl boyunca Türkiye’yi yönetebilmesi için rahat bir temel sağladı.
Seçim sonucu Türk dış politikasını nasıl etkileyecek?
Erdoğan’ın Ankara’da iktidarda kalmasıyla birlikte Türk dış politikasının temel özellikleri de muhtemelen yerinde kalacak. Ayrıca eski istihbarat şefi Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı, eski Cumhurbaşkanlığı Danışmanı İbrahim Kalın’ın da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanlığına atanması, Erdoğan’ın gelecekte de dış ve güvenlik politikasını sıkı tutmak istediğini gösteriyor. bir dönem. Atanan her iki isim de Erdoğan’ın yakın danışmanları arasında yer alıyor ve her bakımdan cumhurbaşkanının güvenini taşıyor.
Güvenlik ve ekonomi, önümüzdeki dönemde Türk dış politikasının ana itici güçleri olacak gibi görünüyor; ülkenin dış ilişkilerinin inşası ve yeniden inşasına odaklanılmaya devam ediliyor. Dışişleri Bakanı Fidan, 7 Ağustos’ta yaptığı ilk kamuoyu konuşmasında, dört stratejik hedefi içeren güvenlik ve ekonomi odaklı bir gündem ortaya koydu: Bölgede barış ve güvenliğin sağlanması, dış ve ekonomik ilişkilerin genişletilmesi ve kurumsallaştırılması, yurt içinde refahın artırılması ve bölgesel kalkınmanın desteklenmesi. Türkiye ekonomisini güçlendirmek. Küresel hedefler. Fidan anlattı Kapsamlı dış politika vizyonu Türkiye’yi yeni dünya düzenini inşa edecek aktörlerden biri haline getirmek gibi.
Türkiye’nin son dönemdeki siciline ve Fidan’ın söylemlerine bakıldığında Ankara’nın dış politikasının temel özelliklerinin aynı kalacağı görülüyor. Ankara, daha fazla stratejik özerklik için çabalamaya devam edecek ve Türkiye’nin hem bölgesel çevresinde hem de küresel anlamda orta vadeli bir güç olarak konumunu güçlendirmeye çalışacak.
Türkiye, Orta Doğu’daki güç projeksiyonunu Suriye, Irak, Libya ve Katar’daki askeri üste konuşlandırılan güçler aracılığıyla sürdürmeye çalışacak. Özellikle gelişmiş dronlar ve yeni bir hafif uçak gemisi aracılığıyla artan yetenekler AnadoluAynı zamanda bölgedeki Türk askeri nüfuzunu da genişletecek. Türkiye aynı zamanda gerginlikleri gidermeye ve diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirme çabalarına devam edecek. 2020 yılı civarında Ankara, o zamanki iddialı ve tek taraflı militarist dış politikasının beklenen faydaları sağlamada başarısız olduğunu açıkça anladı. Türkiye, Akdeniz ve Orta Doğu’da Fransa, Yunanistan, İsrail, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi çok çeşitli ülkeleri kapsayan artan diplomatik izolasyon ve ortaya çıkan Türk karşıtı ittifakla karşı karşıya kaldı. Güvenlik durumunu daha da kötüleştiren Türk ekonomisinin durgunluğa doğru gitmesi, daha fazla yabancı yatırıma acil ihtiyaç yarattı. Birlikte ele alındığında bu gelişmeler, Türkiye’nin Orta Doğu’daki eski düşmanlarına el uzatarak silahsızlanma ve Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır ile ilişkilerin normalleştirilmesi arayışına girmesiyle Ankara’nın diplomatik bir değişime uğramasına yol açtı. Hatta Şam’daki rejimle diplomatik normalleşme bile artık Ankara’nın gündeminde. Özenli normalleşme çabaları şu ana kadar yukarıda adı geçen ülkelerin çoğuyla ilişkileri yeniden tesis etti ve Körfez ülkelerinin Türkiye’de büyük ölçekli ekonomik yatırımlarını kolaylaştırdı.
Küresel düzeyde Ankara, birden fazla güç merkezini dengelemeye devam edecek ve bölgesel ve jeopolitik değişimlerden faydalanacaktır. Örneğin Ankara, Rusya’nın zayıflığından yararlanarak Karadeniz, Suriye ve iki ülkenin nüfuz için yarıştığı Afrika’daki konumunu güçlendirecek gibi görünüyor. Ancak Türkiye, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerle kasıtlı bir çatışmadan kaçınmaya çalışacak. Şu anda Ankara hem Moskova hem de Pekin ile iyi ve karlı bir dış politika işbirliğine sahip.
Türkiye, daha fazla stratejik özerklik arayışına rağmen NATO aracılığıyla transatlantik topluluktaki yerini koruyacaktır. Transatlantik ittifaka üyelik, Ankara’ya, NATO’nun sorumluluk kapsamı dışında kalan konularda da önemli bir uluslararası duruş ve siyasi nüfuz sağlıyor. Türkiye’nin iddialı diplomatik tarzı ve işlem odaklı dış politika tercihi zaman zaman Ankara’yı Avrupa Birliği ve ABD ile diplomasinin eşiğine itmiştir ve Türkiye’nin ilişkilerinde daha az agresif olacağına inanmak için çok az neden vardır. Batılı müttefiklerle. Önümüzdeki dönemde. Aynı zamanda Ankara, Türkiye’nin NATO’ya güvenilir bir katılımcı olarak mirasını korumaya ve Batı’daki önemli ticaret ortaklarıyla ilişkilerini riske atmamaya istekli olacaktır. Ukrayna savaşı sırasında Ankara kendisini Rusya, Ukrayna ve Batı arasında önemli bir arabulucu ve aracı olarak konumlandırarak Batılı müttefikleri nezdindeki değerini de artırdı. Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini düzenlemek için iyi bir alternatifin olmaması nedeniyle, Türkiye’nin AB üyeliği hedefi öngörülebilir gelecekte hem Ankara’nın hem de Brüksel’in dış politika gündeminde kalmaya devam edecek.