Avrupa Haklar Mahkemesi’ndeki 17 yargıçtan yalnızca Türk hukukçu, Erdoğan’ı eleştirenlerin Türkiye’de adil yargılandığını iddia ediyor.
Levent Kenes/Stockholm
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, geniş kapsamlı sonuçlar doğurması muhtemel dönüm noktası niteliğinde bir karar yayınladı. yönetmek Salı günü, Türkiye’de öğretmen olan Yüksel Yalçınkaya’nın, cep telefonu uygulaması kullanmak ve belirli bir bankada hesap sahibi olmak da dahil olmak üzere terörizm suçlamasıyla mahkum edilmesi hukuka aykırı görüldü. Bu kararın Türkiye’de benzer suçlamalarla karşı karşıya kalan binlerce kişi açısından ciddi sonuçları olabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin üç ana maddesini ihlal ettiğine karar verdi: Adil yargılanma hakkını güvence altına alan 6. Madde; Madde 7, kanunsuz ceza yasağı; ve toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü koruyan 11. Madde.
21 Mart 2017’de çarlık mahkemesi, halen tutuklu bulunan Yalçınkaya’yı, ByLock mesajlaşma uygulamasını kullandığı ve Bank Asya’da hesap sahibi olduğu iddiasıyla terör örgütüne üye olmak suçundan suçlu bularak altı yıldan fazla hapis cezasına çarptırdı. 2020 yılında haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu.
İddia makamı, Yalçınkaya’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a muhalif Gülen hareketine mensup olduğunu iddia etti. Türk hükümeti Gülen hareketini terör örgütü ilan etti ancak deklarasyon uluslararası bir destek alamadı.
Türkiye’yi ilgilendiren insan hakları davalarında her zaman çoğunluğun dışında kalan AİHM hakimi Saadet Yüksel, bu davada da farklı görüş belirtme biçimini sürdürdü ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türk hükümetinin yanında yer aldı.
Yüksel, davada adil yargılanmayı güvence altına alan 6. maddenin ihlal edilmediğini savunan 17 hakimden sadece Türkiye’ye oy verdi.
Yüksel, karardaki kısmen muhalif, kısmen de mutabakat şerhinde, çoğunluğun yerel mahkeme kararlarına ilişkin değerlendirmesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına aykırı olduğunu ileri sürdü. Mahkeme, davayı bir bütün olarak ele almadan, iç hukuktaki belirli eksikliklere odaklanmanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıyla tutarlı olmadığını ileri sürüyor. Yüksel ayrıca başvurucunun davasında birincil verilerin hayati rolünü vurguluyor ve çoğunluğun gizlilik iddiasını sorguluyor. Verilerin açıklanmasının belirlenmesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yerine ulusal mahkemelerin yetkisinde kalması gerektiğini öne sürüyor.
Yüksel’in görüşünün, kararın açıklanmasının ardından Adalet Bakanı’nın ifade ettiği görüşle hemen hemen aynı olduğunu belirtmekte fayda var.
Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye
Yalçınkaya’nın Ocak ayındaki gıyabi duruşmasında Yüksel, avukatına, Türk hükümetinin, Yargıtay’ın şifreli mesajlaşma uygulamasının suç için yeterli delil teşkil etmediğine hükmettiği yönündeki iddialarıyla tutarlı bir soru sordu. İnsan hakları savunucuları ve avukatlar, bu davayı bir skandal olarak nitelendirerek, Yüksel’e davadan çekilmesi çağrısında bulundu.
Karar kapsamında Türkiye’nin Yalçınkaya’ya masraf ve giderleri karşılamak üzere 15 bin euro ödemesine hükmedildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin şifreli mesajlaşma uygulaması ByLock’u delil olarak kullanmasını eleştirerek, bunun çok geniş ve keyfi olduğunu, adil yargılanma için gerekli güvencelerden yoksun olduğunu belirtti. Ayrıca mahkeme, Yalçınkaya’nın davasında delillere erişimin reddedilmesi ve verilerin bağımsız olarak incelenmemesi de dahil olmak üzere önemli usuli eksikliklerin altını çizdi.
Mahkeme ayrıca, Türk yetkililerin Yalçınkaya’nın meşru sendika üyeliğini kendisine karşı delil olarak kullandığını, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi kapsamındaki toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğini kaydetti. Bu kararın Türkiye’deki benzer davalar için daha geniş sonuçları var ve yasal prosedürlerin Avrupa insan hakları standartlarıyla tutarlı olması gerektiğinin altını çiziyor.
Yüksel’in Yüksek Mahkeme’ye atanmasının ardından insan hakları gözlemcileri, onun iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi ile yakın bağları nedeniyle onun tarafsızlığı konusundaki endişelerini dile getirdi. Kardeşi Cüneyt sadece AKP’nin üst düzey milletvekili ve partinin eski başkan yardımcısı değildi; Yüksel’in kendisi de Erdoğan hükümetinin desteklediği İslamcı kurumlarla bağlantılıydı. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kıdemli yardımcılarından ve baş savunucularından merhum Burhan Kozu’nun asistanı ve öğrencisiydi. Eskiden Nordic Monitör yayınlanan Yüksel’in hükümetle güçlü bağları hakkında rapor. Kardeşi Mayıs ayında yapılan genel seçimlerde parlamentoya döndü.
Yüksel ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski Başkanı Robert Ragnar Spano Eylül 2020’de yoğun eleştirilere maruz kaldılar. Spano, hükümeti Strasbourg mahkemesindeki davaların yüzde 16’sından fazlasına taraf olan Türkiye’ye resmi ziyaret yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilk başkanı oldu. Spano ve Yüksel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile başkanlık sarayında kapalı kapılar ardında görüştü.
Spano’nun üst düzey yetkililere Türkiye’nin Avrupa mahkemesi kararlarını uygulaması ve hukukun üstünlüğüne saygı göstermesi gerektiği yönünde güçlü bir mesaj vermesini bekleyenler hayal kırıklığına uğradı. Spano, 2016’dan bu yana geniş çaplı bir baskıyla onlarca akademisyeni ihraç eden İstanbul Üniversitesi’nden, Spano’nun isteği üzerine öğrenci ve gazetecilerin katılmasına izin verilmeyen törende nezaket ziyaretleri yaparak fahri doktora unvanını aldı. Spano ayrıca Yüksel’in memleketi, Türkiye’nin güneydoğusundaki Mardin şehrine de gitti.
Fransız gazetesi Le Monde talep edildi Yüksel ve Spano yakın arkadaşlar, bu da ilişkilerinin profesyonel olmaktan çok duygusal olduğu anlamına geliyor.