Canlı yayıncılar Türk TV prodüksiyonu ve hikaye anlatımı için çabalıyor
Türk TV pazarı, daha fazla ABD yayın platformunun gelişiyle sarsılıyor; bu durum prodüksiyon maliyetlerini artırıyor, aynı zamanda yetenekler, içerik yaratıcıları ve yapımcılar için yeni bir fırsatlar dalgası da sunuyor.
Türkiye’de 2016 yılında hizmete giren Netflix, Netflix’in 3,5 milyonun üzerinde olduğunu söylediği abonelikler ve yerli orijinal yapımlar açısından ülkenin yayın pazarının lideri konumunda.
Bu yaz sahneye çıkması beklenen Disney Plus, henüz hazırlık aşamasında olan birçok Türk yapımının hazırlıklarıyla meşgulken, HBO Max de pazara yeni girdi ve yapım aşamasında da aktif.
Amazon Prime Video’nun da 2023 yılında Türkçe orijinaller üretmeye başlaması bekleniyor.
İstanbul merkezli satış ve prodüksiyon şirketi Intermedia’nın başkanı Ahmet Ziyalar, “Disney+ sanki yarın yokmuş gibi Türkiye’ye yatırım yapıyor” diyor.
Fare Evi’nin “inanılmaz miktarda para ödediğini” ekliyor… [Turkish] Yetenekler arasında yazarlar, yönetmenler ve aktörler de yer alıyor.
Zialar, “Herkesle çok agresif bir şekilde sözleşme imzalıyorlar” diyor.
Türkiye’de canlı yayıncıların akını, sadece uygun fiyatlı yeteneklerin yanı sıra ekip ve teknik ekipman bulmayı da zorlaştırıyor.
Disney Plus, Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin yorum talebine yanıt vermedi.
Şubat ayında WarnerMedia, yapım devi Ay Yapım ve yayıncı Kanal D’nin eski yöneticilerinden Nermin Eroğlu’nun HBO Max’in henüz açıklanmayan Türkçe orijinallerinin geliştirme ve prodüksiyonunu üstlenmesi için işe alındığını duyurdu.
Açıkçası yayıncıların yeteneklere çok yüksek ücretler ödemesi, üretim maliyetlerinin hızla artmasına neden oluyor. Bu da dev platformlarla çalışmayan Türk üreticiler üzerindeki yatırımlarını geri alma baskısını artırıyor.
Satış şirketi Global Agency’nin CEO’su İzzat Pinto, bu durumun “distribütörler üzerinde baskı oluşturduğunu” söylüyor ve bu dinamiği “olumsuz bir etki” olarak nitelendiriyor.
Öte yandan, yayın devlerinin Türkiye’deki varlığının olumlu etkisi, “Türk dizisinin değerini uluslararası alanda tanıtma konusunda iyi bir iş çıkarıyorlar”, öyle ki “Türk dizisi artık her zamankinden daha büyük bir marka.” Diyor.
Türler açısından bakıldığında, Netflix’in ve BluTV gibi daha küçük yerel yayıncıların manzara üzerinde yarattığı etki, esas olarak daha keskin, daha canlı ve tematik olarak daha cüretkar şovların öncüsü oldu.
Bunun bir örneği, 1950’li yıllarda kozmopolit bir şehir olan İstanbul’da geçen, işsizleri hedef alan Türk servet vergisi nedeniyle ailesi büyük zarar gören Yahudi eski mahkum Matilda’nın anlatıldığı çığır açan Netflix filmi The Club’dır. O dönemde ülkedeki Müslümanlar cezaevinde. Asi ve görüşmediği kızıyla yeniden bağlantı kurduğu bir gece kulübü.
Netflix Türkiye Orijinal İçerik Direktörü Belen Destaş, “Hikayelerimizde daha fazla insanın kendi hayatlarının yansımasını görmesini sağlamak istiyoruz” diyor.
Ayrıca, temizlikçi bir kadının seri katile dönüşmesini ve böylece yılların kadın düşmanlığına ve kederine yanıt vermesini konu alan “The Club” ve “Fatma” gibi diğer Türk Netflix orijinal filmlerinden de alıntı yapıyor. “Ethos” farklı sosyo-ekonomik kökenden gelen karakterleri iç içe geçiriyor. “Ethos”, çağdaş Türkiye’de çarpışan ve etkileşime giren dini ve laik unsurları tasvir etmesiyle sansasyon yarattı.
Destas, “Bunlar yerel ve uluslararası izleyicilerin kolayca bağ kurabileceği anlatılmamış hikayelerdi” diye ekliyor.
“Türk üyelerimizden ve sektörden aldığımız geri bildirimlere dayanarak, bu programların izleyicileri önyargıları kırmanın ve birbirlerini anlamanın neşesini ve güzelliğini kucaklamaya teşvik ederek yerel hikaye anlatımına yeni bir yaklaşım getirdiğini söylemek doğru olur.” diyor.