‘Sanatın Güneşi’ Zeki Müren tarafından anılıyor
Zeki Müren, ölümünün 24. yıl dönümünde hayranları tarafından anılıyor.
Unutulmaz sesi ve yorumuyla Türk müziğine damgasını vuran “Sanatın Güneşi” Zeki Müren’in ölümünün üzerinden 24 yıl geçti.
Dönemine üslubu ve farklı sesiyle damgasını vuran ve hala geniş bir hayran kitlesine sahip olan besteci, söz yazarı, tercüman ve oyuncu Müren, Üsküp’ten göç eden Kaya ve Hayriye Müren’in tek çocuğu olarak 6 Aralık 1931’de dünyaya geldi. Bursa’ya. .
Bursa’nın Tophane Mahallesi’nde doğan sanatçı, ailesiyle ve dünyaya gelişiyle ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Uludağ’ın yamaçlarına ikinci kar yağdı. Bursa sıfırın altındaki gecelerinden birini yaşıyor. Büyükbabam Hacı Mehmet Efendi, karnım kesildikten sonra minicik kulaklarıma güzel sesiyle ilk ninniyi söyledi, ‘Oğlum, boynuma dola. Kolum senin için ve saçım bir yorgan. Sabah ezanı okurken saat beşte doğdum. Rahmetli anneannem ‘Umarım başarılı ve zeki bir çocuk olur’ diyerek Zeki adını verdi. Ortapazar Caddesi’nde yaşayanlar o sabah sevinç çığlıklarına koştu. Dedem Mehmet Efendi çok güzel bir sese sahip çok meşhur bir hafızdı. Her gün Şehadet Camii’ne gidip ezan okurdu. Ezanı okurken herkes sokağa çıkıp onu titreyerek dinlerdi. Babam Kaya Müren Bursa’nın en iyi giyinen adamıydı. Yaz veya kışın ölünceye kadar takım elbisesini ve kravatını hiç çıkarmadı. Büyükannem uzun beyaz cüppesini hiç çıkarmazdı, saçları hep topuz takardı. Bu yüzden adı ‘Temiz Hayriye’ olarak adlandırıldı.
Zeki Müren, güzelliği ile tanınan dedesi Şehadet Camii müezzin Bıçkıcı Mehmet Efendi’den ilk müzik ezgilerini duyarak 3 yaşında şarkı söylemeye başladı.
Alfabeyi 5 yaşında annesinin yardımıyla öğrenen sanatçı, ilk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamladı. Yeteneği henüz ilkokuldayken öğretmenleri tarafından fark edilen Müren, ilkokulda bir oyunda çoban rolünü oynadı.
18’DE BİR ŞARKI YAZDI
Müren yaptığı konuşmada, evinin bahçesinde sardunya ile bahçede yöre sakinleri için ilk kez çocuk olarak sahne almaya başladığını belirterek şu bilgileri aktardı:
Çadır tiyatroları her yaz Ortapazar Caddesi’ne gelerek boş arsalardan birine kurulurdu. O çadır tiyatrolarını sevdim. Babama her zaman ‘Lütfen vaktinden önce bir bilet al’ diye yalvardım. Benim hatrıma, evdekiler iki gecede çadır tiyatroya taşınacaktı. Önce sahneye bir grup enstrüman aldı. Ardından şarkıcılar sırayla sahneye çıktı. Onlarla oturduğum yerden mırıldanır ve şarkılar söylerdim. Hele çadırın tavanı çıktığında nefesimi keserdim. Heyecan yüzünden hareketsiz kalamadım. Çadır tiyatrosunda şarkıcıları izlerken ilk kez sahnenin kokusunu hissettim. Ne tuhaf bir kokuydu. Şarkıcıların taktığı öz, yaptıkları makyaj, hatta sahnenin arkasındaki tuvaletten yayılan koku! Bu nemli kokuyu ciğerlerimin derinliklerine çekerdim. O günlerde Müzeyyen Senar hayranıydım. Müzeyyen Hanım evimizde her plağa sahipti. Okuldan döndüğümüzde o plakları dinlerdik, sonra ilk derslerini almaya başladığım Bursalı tambur ustası İzzet Gerçeker Bey ve Müzeyyen’in şarkılarını birlikte söylerdik.
Ailesini ikna ettikten sonra lise eğitimi için İstanbul’a gelen Müren, 1946 yılında İstanbul Boğaziçi Lisesi’nde yatılı eğitimine başladı.
Usta sanatçı, “Beni zehirleyen hayatım canım, her anım dertlerle dolu, kederimle yansa da canım, sana yeniden hayranlık duyduğuma inanıyorum.” İlk eserini 1949 yılında Bursa’da acemkürdi ofisinde yazdı. Eser, Suzan Güven’in TRT radyosunda seslendirilmesinin ardından dikkat çekti.
Boğaziçi Lisesi’nde müzik dersleri veren besteciler Şerif İçli ve Kadri Şençalar’ın derslerini takip eden Müren, lise son sınıfta ilk rekorunu Şükrü Tunar’ın “A Lovebird” adlı eseri ile doldurdu.
Edebiyat ve resim ile de ilgilenen Müren, müzik eğitimine ünlü yönetmen Arşavir Alyanak’ın babası Agopos Efendi ve Udi Krikor’dan dersler alarak devam etti.
Usta sanatçı, olgunluk sınavlarını yüksek derece ile geçerek 1950 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) girdi. Sabih Gözen atölyesinden Yüksek Dekorasyon Bölümü birincilikle mezun olan Müren, Öğrenci yıllarından başlayarak birçok kez düzenlediği sergilerle sanatseverlerin beğenisine sunduğu desen çalışmaları.
Üniversiteye girdiği yıl TRT İstanbul Radyosu’nun açtığı solist sınavını kazanan ve 186 adayın katıldığı Zeki Müren, ilk radyo konserini 1 Ocak 1951’de İstanbul Radyosu’nda canlı bir programda verdi. Bu konserde kendisine eşlik eden saz ekibi arasında Hakkı Derman, Şerif İçli, Şükrü Tunar, Refik Fersan ve Necdet Gezen de vardı.
Zeki Müren, ilk başarılı konserin ardından radyolarda düzenli olarak seslendirdi ve çoğu 15 yıldır unutulmayan canlı eserler verdi.
1954 YILINDA SİNEMAYA ADIM ATILDI
Sanatçı ilk kez 1954 yılında “Beklenen Şarkı” filmiyle sinemaya girerken, başrolü Türk sinemasının ilk kadın yönetmeni ve bu filmin ilk kadın yıldızı olan Cahide Sonku ile paylaştı. Müren’in 10 bestesinin yer aldığı müzikal film, sanatçıyı görmek isteyenlerin ilgisi neticesinde gişe rekorları kırdı.
Türk sinemasında 17 filmde başrol oynayan sanatçı, sektörde en çok sözleşmeye imza attı. 1955’te Arena Tiyatrosu’nun “Çay ve Sempati” adlı oyununda da başrol oynadı.
Müren’in canlandırdığı filmlere genellikle “Berduş”, “Hayat Bazen Tatlı”, “Altın Kafes”, “Bir Yaz Yağmuru” gibi bestelerin adı verildi.
Dönemin en sevilen ve aranan sesi ve yüzü olan Müren, 26 Mayıs 1955’te ilk sahne konserini verdi. Sanatçı aynı yıl “O manolya” şarkısıyla Türkiye’de ilk kez Altın Plak Ödülü’nü kazandı.
Zeki Müren, gördüğü ulusal ilginin yanı sıra uluslararası ilgi de gördü, 1976 yılında Londra’daki Royal Albert Hall’da bir konser verdi ve bu salonda sahne alan ilk Türk sanatçısı oldu.
Usta sanatçı, 1957-1958 yıllarında askerliğini yedek subay olarak Ankara Piyade Okulu, İstanbul Askeri Temsilcilik Ofisi ve Çankırı’da tamamladı.
Gösterişli ve ilginç kostümleriyle hayranlarının beğenisini kazanan ve “Sanatın Güneşi” olarak Türk toplumunun hafızasında yer alan Müren, Maksim Casino sahnelerinde Behiye Aksoy ile 11 yıl üst üste sahne aldı.
Sanatçı Müren’in en sevdiği şarkı Selahattin Pınar’ın “Yalnız ol, yüzüne bakma” oldu.
Hayatı boyunca 600’den fazla plak ve kaset dolduran sanatçı, 1991 yılında “Devlet Sanatçısı” seçildi. “Şimdi Çok Uzaklardasın”, “Manolya”, “A” gibi birçok sevilen eser yazan Müren Salkım Yasemen “,” Gözünüze Bir Düş Daha Bırakma “ve” Bir Gün Buluşacağız “da düzenli olarak Türkçe konuşmaya özen göstermesiyle biliniyordu.
Sanatın birçok alanında başarılı eserler üreten Müren, farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini bir araya getirdiği “Quail Rain” adlı eserini 1965 yılında kitap ve kaset olarak hayranlarına sundu.
Zeki Müren, 1980 yılında Kuşadası’nda kalp krizi geçirdikten sonra 1983’te Paris’te kalp krizi geçirdi. Sahnelerden uzaklaşıp Bodrum’a yerleşen sanatçı, son konserini 1984 yılında Bodrum Kalesi’nde geçirilmek üzere verdi. antik tiyatronun restorasyonu.
Ajda Pekkan, Muazzez Abacı ve Muazzez Ersoy ile düet yapan 7 şarkıdan oluşan yeni kasetini tamamlamadan önce varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Mehmetçik Vakfı’na bağışlayan usta sanatçı, TRT İzmir Radyo Stüdyoları’nda canlı yayında olacak. 24 Eylül 1996. da kalp yetmezliği sonucu öldü.
Sanatçının cenazesi Bursa Emir Sultan Mezarlığı’na defnedildi.
BİNLERCE KİŞİYE BURS
Çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından yüzlerce ödüle layık görülen Müren’in evi, ölümünün ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından müzeye dönüştürüldü.
Zeki Müren’in ölümünden sonra kurulan Türk Eğitim Vakfı’nın (TEV) Zeki Müren Fonu, bugüne kadar 3 binden fazla kişiye burs sağladı.
2002 yılında Bursa’da sanat eğitimi veren Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi TEV ve TSK Mehmetçik Vakfı tarafından yaptırılmıştır.
Sanatçının albümleri aşağıdaki gibidir:
“Yılda Bir Gün” (1970), “Elmas 1” (1973), “Elmas 2” (1973), “Elmas 3” (1973), “Elmas 4” (1973), “Hafıza” (1973), “Anılarım” (1974), “Mücevher” (1975), “Güneşin Oğlu” (1976), “Nazar Boncuğu” (1977), “Zirvede” (1977), “Başarı” (1978), “Hüzün Mektubu” (1981), “Yaşlanmayan Dost” (1982), “Yaşam Öpücüğü” (1984), “Masal” (1985), “Helal Ol” (1986), “Aşkın Kurbanı” ( 1987), “Gözleriniz Gecelerimde Doğuyor” (1988), “Ayrılık Burada (1989),” Karanlığın Güneşi “(1989),” Şarkılar “(1989)”, “Dilek Çeşmesi” (1989), ” Tatlı Bir Gülümseme “(1990),” Zirve Ezgileri “(1991),” Sorma “(1992). ” (AA)
Az önce okuduğunuz haberler size bağımsız bir medya kuruluşu tarafından sunuldu.
Bağımsız gazetecilik; Halkı sermayeye karşı savunmanın, sömürüye karşı emek, eşitsizliğe karşı adalet, savaşlara karşı barış, piyasacılığa karşı temel haklar, yağmaya karşı doğa, erkek şiddetine karşı kadın, çocukları istismara karşı savunmanın vazgeçilmez şartıdır.
Siz de gerçeğin sesini yükseltmek için sorumluluk almak istiyorsanız, sadece birkaç dakikanızı ayırın. BirGün’e üye olabilirsiniz ve ‘#Benim günüm‘Söyleyebilirsin.
Şimdiden teşekkürler …
Bir Gün bizim; hepimiz.