Türk dış politikasının iç politika üzerindeki çarpan etkisi
Son aylarda Türk siyasi muhalefeti gündem belirleme yeteneğini büyük ölçüde kaybetti. Hükümetin sosyal konut planı ve düşük gelirli vatandaşlar için aldığı diğer önlemler ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna’da devam eden savaş sırasında izlediği dış politika, ilerlemesini pekiştirdi.
Gerçekten de Erdoğan’ın giderek belirsizleşen bir dünyada Türkiye’ye rehberlik eden bir lider olarak algılanması, muhalefet tarafından bile paylaşılıyor. Bu bağlamda, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in karşısına oturamayacakları” argümanı aleyhine kullanıldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. ya da kimi seçerse. Ancak, aynı zamanda yadsınamaz bir gerçeğe de tanıklık ediyor.
İktidar yanlıları tarafından kullanılan aynı argümanların muhalefet arasında giderek daha popüler hale gelmesi, muhalefetin moralini baltalıyor. Rusya ve Ukrayna ile konuşabilen, normalleşme politikasıyla yeni manevra alanları yaratan ve Türk dünyasının dış politikaya yeniden entegrasyonunu arayan Erdoğan’ın egemenliğinden giderek daha fazla söz ediliyor. İngiltere ve Avrupa’daki liderlik krizi de birçok seçmeni Erdoğan’a minnettar bıraktı.
CHP’nin çabaları sonuçsuz kaldı
CHP lideri, halkın kendisine bir şans vermesi gerektiğini söyleyerek cumhurbaşkanlığı adaylığını körükledi, ancak siyasi gündemi dikte etme girişimleri geri tepti. Başörtüsü yasası çağrısı ve destekçilerinin bile başarısız bulduğu ABD ziyareti, Halk İttifakı’na yeni kampanya temaları sağladı: Peçe anayasa değişikliği (gerekirse referandum yoluyla) ve aile vurgusu Erdoğan için kilit politika alanları olarak ortaya çıktı.
Türkiye’nin muhafazakarlarını rahatlatmak için bazı adımlar atan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a kendisinin beklemediği verimli bir zemin hazırladı. Erdoğan’ın güçlü lider algısı güçlendikçe muhalefette aday olma tartışması, Erdoğan’ın enerjisini ve özgüvenini tüketen bir kara deliğe dönüşüyor.
Adaylığıyla ilgili sürekli karıştırılan tartışmalar, Kılıçdaroğlu’nun adını İYİ Parti (İP) Genel Başkanı Meral Akşener’e ve “altı kişilik masa”ya dayatmasına olanak sağlıyor. Bununla birlikte, muhalefete ortak başkan adayı olarak potansiyel açıklaması da kimseyi etkilemeyecektir. Aksine, durum böyle olmasaydı çok şey söylenirdi. Bu durumda Kılıçdaroğlu, muhalefetin bile desteğini alamayan bir siyasetçi olarak hızla eleştiriliyor. Ayrıca, aday belirleme sürecinin uzaması, muhalefetin yeni bir siyasi atmosfer yaratmasını imkansız kılıyor.
Muhalefet bloğu sonunda Kılıçdaroğlu’nu seçerse, insanlar “nihayet beyanda bulunduklarını” düşünecekler. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun adaylığına güvenerek kampanyasını başlatan Erdoğan’ın elinde bol miktarda mühimmat olacaktır. Hatta muhalefetin CHP cumhurbaşkanı hakkında söylediği tüm olumsuz sözler bu kampanyayı yürütmeye yetecektir.
seçim kampanyaları
Hiç şüphe yok ki Türkiye ekonomisinin performansı ve dar gelirli vatandaşların yaşam standartları, kampanya yolundaki en önemli konular arasında yer alacak. Ancak ekonominin yanı sıra önemli kimlik sorunları ve dış/ulusal güvenlik politikası da iç politikada etkili bir rol oynayacaktır.
Söylemeye gerek yok, Erdoğan’ın güçlü bir lider olarak algılanması, Erdoğan’ın diplomatik başarıları ve terörle mücadeledeki performansıyla pekiştirildi. Aslında dış politika, AKP’nin 2002’den bu yana Türkiye’yi değiştirdiği bir alandır. Bugün Erdoğan o bölgeyi yirmi yıllık tecrübesiyle yönetiyor.
Dış politika tek başına seçimleri kazanmak için yeterli olmayabilir, ancak Türkiye cumhurbaşkanının siyasi üstünlüğü ile birlikte bir güç çarpanıdır. Moral eksikliği, potansiyel adayların uyarıları ve ağır eleştirilerine bakılırsa, bu oldukça açık.