türkiye hayır diyebilir

Birçok siyasetçi Türk siyaset sahnesinden geçti. Bazıları yeterlilik düzeyinde bir iz bıraktı. Siyasi tarihi tartıştığımızda, eski cumhurbaşkanları ve başbakanlar Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Adnan Menderes’e genellikle olumlu atıfta bulunuruz.

Ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve eşbaşkanları adından sıkça söz ettiriyor. Bununla birlikte, bu tür liderler, özellikle anti-demokrasi ve baskı konularında genellikle aynıdır.

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi ve sonrasında Türk siyasetinde etkin olan Kamran Annan’dan bahsetmek istiyorum. Rahmetli siyasetçi, ülkenin güneydoğu vilayetinden bir aşiret lideri ve kendi bölgesinde bir ihtiyardı. Dünya standartlarında uluslararası bir eğitim aldıktan sonra Dışişleri Bakanlığı’na katıldı.

İnan, uzun dönem milletvekilliği yapmış, yıllarca Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Cenevre Daimi Temsilcisi olarak görev yapmış, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanlığı yapmış, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Devlet Bakanı olarak görev yapmıştır. Demirel ve Özal’ın başkanlığındaki hükümetlerde birkaç yıl.

İnan, birçok Türk diplomat gibi Batılı olmasının yanı sıra, yalnızca ülkesinin temel değerlerini benimsemekle kalmadı, aynı zamanda Türkiye’nin muazzam potansiyeli hakkında derin bir farkındalığa sahipti.

İnan, Türkiye’nin potansiyelini anlaması ve küresel duruşu hakkında “Türkiye Hayır Diyebilir” başlıklı bir kitap yazdı. Annan kitapta, Türkiye’nin gücünü, imkanlarını ve imkanlarını kullanamadığı, özellikle 100 yıldır Batı’ya karşı mücadelede her zaman kaybeden, pozisyonunu koruyamayan ve haklarını savunamayan bir ülke olarak kaldığını ve 150 yıl

Gerçek olmayan bir rüyadan gerçeğe

1980’li yıllarda, İnan’ın Türkiye’nin gücünü, potansiyelini, neler yapılabileceğini adım adım anlattığı bir kitap yazdığı günlerde, “hayır diyemeyen Türkiye” gerçek dışı bir hayal gibi geliyordu.

Yazılarımda defalarca alıntıladığım İbn Haldun’un bir sözü vardır: Su nasıl suya benziyorsa, milletin geleceği de geçmişi gibidir. Türkiye’nin İnan algısı artık eski tarihinden hiç farkı olmayan, yani güçlü, istikrarlı, mücadeleci ve durumunun farkında olan bir ülke konumuna gelmiştir.

Bazı Avrupa ülkeleri ile ilgili bir sorun var. Uluslararası koşulların değiştiğini, çok kutuplu ve çok yönlü bir dış politika vizyonunun ortaya çıktığını anlamakta güçlük çekiyorlar. Bu ülkeler arasında İsveç de bulunmaktadır. İsveçliler, Afrika ve Amerika Birleşik Devletleri’nde hala denizaşırı kolonileri varmış ve dünyanın efendisiymiş gibi davranıyorlar. Bazen aynaya bakmaları gerekir.

İsveç NATO uygulaması

Ukrayna savaşı patlak verince iki yeni ülkenin NATO üyeliğine adaylığı gündeme geldi. Bunlardan Finlandiya hızla adapte oldu ve terörizmle bağlarını kopardı. Öte yandan İsveç’in Türkiye’yi sınamaya ve bozmaya çalıştığı da her yönden apaçık ortada.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile yapacağı üçlü görüşmede bu konuyu görüşeceğini düşünüyorum. Türkiye muhataplarından belirli şartları kabul etmelerini beklemektedir. Diğer bir deyişle İsveç, terör yuvası olmaktan çıkıp kendisi ve müttefikleri için güvenli bir konuma gelene kadar Türkiye’nin onayını alamayacak.

Bugün İsveç’teki görüşmenin ardından Camoran İnan’ın ‘hayır diyebilen Türkiye’ hayalinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından adım adım somutlaştırıldığını söyleyebiliriz. Şimdi gücünün farkında bir Türkiye ve geleceğini arayan bir Türk milletiyle karşı karşıyayız.

Türkiye bu günlere sorunsuz gelmedi. Geçtiğimiz on yıl içinde Türkiye, Erdoğan’ın dış politikasıyla bağ kurdu ve yavaş yavaş meyvelerini vermeye başladı. Suriye İç Savaşı, Akdeniz’e deniz çıkarmaları, Libya’da demokrasi mücadelesi, Ermenistan savaşında Azerbaycan’a destek, Ukrayna-Rus savaşında aktif tarafsızlığı dahil olmak üzere birçok zorlukla uğraştı ve her ikisiyle de görüştü. bakış açıları.

Birkaç yıl önce kopan Mısır-Türkiye ve Orta Doğu ilişkileriyle birlikte Türkiye, yeni yıla girerken Kafkasya’dan Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’dan Balkanlar’a mümkün olduğu kadar tüm bağlarını büyük bir hevesle yeniden kurmaya çalışıyor. . Türkiye’nin kendi eliyle kurduğu ilişkilerin geçmişteki ittifak ilişkilerinden daha dayanıklı ve daha elverişli olmasını bekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir